Tukyu(Asena)

21 02 2007

Tukyu(Asena)

Tukyu’ arın ataları Çinli’lerin (si-hayi) dedikleri batı denizi sahillerinde otururdu. Komşu hükümdarlardan biri bunların yurdunu basarak, kadın, erkek,çocuk ve önüne geleni kılıçtan geçirdi. Sadece 10 yaşında bir erkek çocuk hayatta kaldı. O da elleri, ayakları kesilmiş bir halde bataklığa atıldı. Çocukorada açlıktan ve kan kaybından ölmek üzereyken, bir dişi kurt geldi ve ona bir parça et getirdi. Kurt her gün çocuğu besledi. Çocuğun yaraları iyileşti. Yaşı ilerleyince kurt bundan gebe kaldı.

Atalarını öldüren hükümdar bir süre sonra bu çocuğun sağ olduğunu haber aldı. Çocuğu öldürmek üzere arattı, buldu. Hükümdar çocuğun bulunduğu yere birisini gönderdi. Bataklığa gelen bu adam çocuğun yanındaki kurdu görünce çok şaşırdı.Adam ikisini de öldürmek istedi. Fakat bir Tanrı onları korudu. Kurt çocuğu sırtlayarak batı denizinin doğu tarafına geçirdi. Kao-cang yakınlarındaki dağlardan birinde bulunan mağaraya götürdü. Mağaranın arkasında bereketli bir ova vardı. Ovanın her tarafı yalçın kayalarla çevrilmişti. Kurt burada sakat delikanlıdan on çocuk doğurdu. Bunlardan biri aile adı olan Asena’yı aldı. Bu çocuklar büyüdükleri zaman mağaradan çıkarak civardaki oymaklardan birer kız kaçırdılar. Bunları mağaralarına götürdüler. Bu kızlarla evlendiler. Birkaç nesil geçince bunlar çoğaldı. İçlerinden A-Hien-Se adli birisi başlarına geçerek mağaradan çıkardı. (Kin-San) dağlarına giderek yerleştiler, Cu-Cen tatarlarına bağlandılar. Bu dağların tepelerinden biri takya şeklinde olduğundan kendilerine bu anlamda Tu-Kyu adını verdiler. Asıllarına delalet etmek üzere de bayraklarına bir kurt başı yaptılar.





Ağactan Doğan Çocuklar

21 02 2007

DokuzOguz-OnUygur

(Ağactan Doğan Çocuklar)

Dokuzoğuzlar’ın ataları olan bir hakanın iki güzel kızı vardı. Bunlar ancak tanrılara layıktı. Babaları insanlardan ayrı bulundurmak için bu kızları,  yaptırdığı bir kulenin içine koydurdu ve yalvararak Tanrıyı çağırdı.Bunun üzerine tanrı bir boz kurt olarak geldi, kızlarla evlendi. Tanrının bu kızlardan Dokuz Oğuz ile On Uygur evlâdı oldu. Bunlar zamanla çoğaldılar.Bu Dokuzoğuzlar’dan türeyenler Kumlanco adı verilen ülkede oturdular. Burada Hulin adında bir dağ vardı. Bu dağdan Tulga ve Selenka adında iki ırmak akardı.Bu ırmakların arasında da iki ağaç vardı. Bu ağaçların biri Kayın, öbürü de Çam idi. Bir gece bu ağaçların üzerine gökten nur indi. Gün geçtikçe ağaçlardan birinin karni sisti. Dokuz ay on gün sonra ağacın karnında bir kapı açıldı.İçeride ağızlarında gümüş emzikler bulunan beş çocuk göründü. Daha çocuklar doğmadan bu ağaçların etrafında gümüşten bir daire türemişti.Ağaçlardan müzik sesleri geliyordu. Oradaki Dokuzoğuzdan türeyen Türk’ler bu çocukları büyüttüler; adlarını Sungur Tekin, Kutur Tekin, Tukak Tekin, Or Tekin, Bugu Tekin koydular. Bunlar onbeş yaşına gelince, baba ve analarını sordular.

Halk onları iki ağacın yanına götürdü: İşte bunlardan bir babanız, biri de ananızdır) dediler. Çocuklar bu ağaçlara saygı gösterdiler. (Sevgili anamız ve babamız) diye onlara sarıldılar. O zaman ağaçlar da dile gelerek evlatları hakkında hayırlı duada bulundular.Nihayet bir gün halk toplanarak, Bugu Tekin’ i hakan seçtiler. Çünkü Bugu Tekin hem zeki hem de her boyun dilini, obalarının sayısını biliyordu. Bunun üç kargası vardı ki her yerden olup biteni haber verirdi.Bugu Tekin bir gece rüyasında; beyazlar giyinmiş, elinde beyaz bir asa tutan ak sakallı bir adam gördü. Bu adam fıstık seklindeki (Yeşim Taşı) denilen taşı gösterdi: (Türkler bunu ellerinde tuttukça dört bucağa hakim olacaklardır) dedi.





Bugu Tekin ve Gök Kızı

21 02 2007

Bugu Tekin ve Gök KızıBugu Tekin bir gece otağında uyumakta iken, birden bire pencerenin açıldığını,içeriye gökten gelen güzel bir kızın girdiğini gördü. Bugu Tekin neye uğradığını anlayamadığından gözlerini kapayarak uyur gibi yaptı. Kız, Bugu Tekin’i uyandırmak için çok çalıştı, bir turlu uyandıramadı. Ümidini keserek pencereden çıktı, gitti.Ertesi gece kız yine geldi. Bugu Tekin kendisini yine uykuda imiş gibi gösterdi.Kız bu defa da uyandıramadan gitti.Sabah olunca, Bugu Tekin kızın tekrar geleceğini düşünerek, buna bir çare bulmak üzere vezirine açti. Vezir dedi ki: (Bunda korkacak bir şey yok. Belki hepimizin sevineceği hayırlı bir iş vardır. Her halde bunun gelişi size kutlu bilgileri öğretmek içindir. Yarın gece gelirse artık kendinizi uykuda göstermeyin. O zaman niçin geldiğini anlarsınız.Üçüncü gece kız yine geldi. Ama bu defa Bugu Tekin onu karşıladı, saygı
gösterdi. Bu kız vezirin tahmin ettiği gibiydi. Gerçekten bir tanrıca ve gökten gelen bir kızdı. Bugu Tekin’ e yeni bir din göstermek için gelmişti.
Bugu Tekin’e: (Arkamdan gel) dedi. Bugu Tekin kızı takip etti. Gittiler. Nihayet (Ak dağ)’a ulaştılar. Bugu Tekin’e yeni bir dinin gizli taraflarını anlatmaya başladı.Bundan sonra kız otağa gelir, Bugu Tekin’i (Ak Dağ)’a götürürdü.Bu durum çok gece devam etti. Bugu Tekin yeni dinin esaslarını ve sırlarını
öğrendi.
Bir gece artık bu görüşmelerin sonu idi. Kız veda ederken (Gökte, yerde ne varsa hepsini öğrendiniz. Ben artık gelmeyeceğim. Yarından itibaren dünyanın dört bucağını fethe başlayın. Gösterdiğim yolda adalet yapın. Size öğrettiğim gerçekleri her tarafa yayın) dedi.Sabah olunca Bugu Tekin kardeşlerini çagirdi. Her birini bir orduya tayin ederek bunlari dört bucagin fethine gönderdi. Kendisi de büyük bir ordu ile Çin üzerine yürüdü. Hepsi de seferlerini başardilar.





Göç

21 02 2007

GöçBugu Tekin’den otuz nesil sonra, torunlarından (Yulun Tekin) tahta çıktı. O zaman Çin’de (Tang) sülalesi hakimdi.Çinliler; Türk’lerden korktukları için hükümdarları (kiyuliyen) adlı kızını hakanın oğlu (Gali Tekin)’e göndermeye karar verdi. Bir elçi yolda Türkler’in kudret ve büyüklüğünün Tanrı dağı civarında bulunan (kutlu Kaya) adli büyük bir kayadan ileri geldiğini öğrendi. Yulun Tekin’e dedi ki: (Hükümdarım size en kıymetli hediye olarak kızını gönderdi. Siz de ona bir hediye göndermek isterseniz, bizce makbule gecen hediye de (Kutlu Kaya) adındaki kaya parçasıdır.Bu kayanın sizce bir kıymeti yoktur. Bunu hükümdarıma hediye ederseniz makbule geçer.)Yulun Tekin, Çinliler’e kıymet veren milli duyguları gevsek bir hakandı. Kutlu Kaya’nın otuz nesilden beri Türklerce kutsal bir yer olduğunu bilmiyordu. Bir kızın bedeli olarak bu kayayı Çin’e vermekte hiç tereddüt etmedi. Yalnız bunu nasıl götüreceklerini sordu. Elçi de: (Kolaydır) dedi. Çin elcisi kayanın etrafına odunlar yığdırdı, üzerine sirke döktürdü, odunlara ateş verince kayalar parçalandı, dağıldı. Elci bu parçaları dikkatle toplattı. Arabalarla Çin’e gönderdi.Orada sihirbazlar bu parçaları yağma ettiler. Her parçası dünyanın bir köşesine gitti. Parçalar nereye gitti ise orada bereket, bolluk oldu. Bu tarafta ise, yedi gün sonra (Yulug Tekin) oldu, yerine Bugu Tekin’in torunlarından biri hakan oldu. Türk yurdu da butun bereketini kaybetti, yeşillikler sarardı, ırmakların, derelerin suyu çekildi göğün rengi değişti. Butun kuşlar, hayvanlar, memedeki çocuklar:(Göç! Göç! Göç!) diye bağrışmaya başladı. Bir taraftan da salgın hastalıklar insanları kırıyordu.(Göç!) sesleri devam ediyordu. Anladılar ki bu ülkenin (Yer-su)ları artık
kendilerinin orada kalmasını istemiyor. Çadırlarını yıktılar, eşyalarını, çoluk çocuklarını hayvanlara yüklediler. Göç etmeye başladılar. Aksam olunca (Göç!) sesleri duruyor, sabahla beraber başlıyordu. Türkler Turfan ülkesine gelinceye kadar (Göç) sesleri devam etti. Orada artık ses kesildi. Göç’ler de Turfan’da yerleştiler. Orada (Beş Balık) şehrini kurdular.





Ergenekon

21 02 2007

ErgenekonGöktürkler, Tatarlarla yaptıkları savaşta yenilmişler, hepsi kırılmış, yalnızİlhan’ın oğullarından Kıyan ve Nogüz sağ kalabilmişti.Savaştan on gün sonra bir gece atlarına bindiler. Çoluk çocuklarını alarak kaçtılar. Savaştan önce ordu kurdukları yere geldiler. Burada deve, at, okuz ve koyunları kalmıştı, onları aldılar. Biri öbürüne dedi:(Burada kalsak bir gün olur düşmanlarımız bizi bulur. Başka bir boya gitsek her yanımız düşmanlarla dolu. En iyisi dağların arasında, kimselerin yolu düşmeyecek yerlere gidip oturalım.)Buna karar verdiler, sürülerini önlerine kattılar, dağlara yürüdüler.Bir dişi geyik gördüler. Arkasından gittiler. Geyik bunları dağların üzerinden düz bir yere götürdü. Orada her yeri iyice yokladılar. Geldikleri yoldan başka yol yok. Biraz ilerlediler. Geniş, çimenlik bir ülke gördüler. Burada akarsular, pınarlar, meyve ağaçları, hayvanlar vardı. Bunları görünce sevindiler. Tanrıya şükür ettiler, buraya yerleştiler. Kişin hayvanlarının etini yer, derisini giyerler, yazın da sütlerini içerlerdi.Burada dört yüzyıl kaldılar. Başbuğlar’a danıştılar: (Babalarımızdan işitirdik ki, Ergenekon’un dışında geniş, güzel yerler varmış. Atalarımız orada oturmuş. Bundan sonra korkup ta dağlarla kapanacak değiliz. Bir yolunu bulup buradan çıkalım).Hepsi bu sözleri uygun buldu. Yol aradılar, bulamadılar. İçlerinden demirdi Burteçine: (Ben bir yer gördüm, orada demir madeni var. Eğer onu eritirsek yol buluruz) dedi. O yeri gidip gördüler, demircinin sözünü doğru buldular.Başka bir anlatışta: bir gün bir dişi kurt görmüşler. Bu kurdun oraya nereden geldiğini aramışlar, kurt kaçmış, arkasından gitmişler. Bakmışlar ki kurt bir delikten dışarı atladı. Deliğin yanına gittikleri zaman etrafın demir madeni olduğunu görmüşler.





Manas

21 02 2007

ManasManas, Kırgız kahramanlarındandır. Manas’ın babası Yakıp Han, anası da Çuriçi’dır. Yakıp Han evlendikten on dört sene sonra Manas doğmuştur. Doğduğu zaman Manas’ in avucu kanlı idi. Bu işaret onun ileride mealsiz kahraman olacağının göstergesi idi. Henüz memede iken konuşmaya başladı. Doğumu üzerine civardan gelen elciler, onun bir kahraman olacağını hemen anlamışlardı. Az zaman içinde çok serpildi, boyu beş metreye kadar uzadı.On yaşına gelince tam bir kahraman oldu. Düşmanların üzerine saldırarak perişan etti. Atlarına at erişemiyor,zırhına ok islemiyordu.Yakıp Han, oğlunun atılganlıklarını, kahramanlıklarını görünce, onu korumak,onunla arkadaşlık etmek üzere, Bakay adında birisini ona katmıştı.Manas’ın savaştığı düşmanları arasında en kuvvetlisi Gökçe idi. Bununla olan maceraları destanca epeyce yer tutar. Destan Radlof’a göre 12452 mısra olup, savaş hengameleri sırasında aşk maceraları , eğlenceler, düğünler, Şamanizm’in etkisi altındaki inançlar, gelenekler, kahinlerin rolleri göze çarpar.





Öksüz Kız

21 02 2007

Öksüz KızKisin soğuk bir gününde, öksüz bir Türk kızı, su almaya gider. Vücudu yarı çıplak, ayakları soğuktan şişkin; karnı aç, gözleri yaşlı bir haldedir.Elinde bir bakraç vardır. Birden bir kasırga kopar. Ay ise gökteki sarayından
kasırgaya tutulmuş olan, bu zavallı fakir kıza bakmaktadır. Ay, kızın haline acır. Kendi kendine der ki: (Mutlaka üvey annesi bu kıza zulüm ediyor).
Öksüz kız o sırada bir çalılıktan geçmektedir, ay çalıya işaret eder: (O kızı
al, yanıma gel). Ayin bu emri üzerine cali hemen bir at olur. Bir yandan aya giden gök yolu açılır, bir yandan da at haline gelen cali, üzerinde kız olduğu halde yükselmeye devam eder. Aya vardıklarında kız elinde bakracıyla ayın
yanında durur.
Ay, bu öksüz kızı sever, içi ürpermeye baslar. Şekilden sekile girmeye baslar. Bundan sonra ayın gökte şekilden sekile girişi de, bunun ve sevgisinin
sonucudur.
İlk geceler ay bir gümüş yay gibidir. Öksüz kız büyüdükçe ay da büyümektedir.Bazı zamanlarda bu kız gökteki ayin sarayından içeri girer, hali dokur. O zaman ay sevgilisini görmediği için üzülür, hilale döner. Bazen de kızın keyfi yerine gelir, coşar, neşelenir. O zaman ayın yüzü güler, dolun halini alır.Ayin keyfini kaçıran güçlü bir rakibi vardır. O da gökte bulunan beyaz ayıdır.Bu ayı da Öksüz kızı sevmektedir. Bu sebeple ayı tutarak boğmak ister. Ama ne de olsa gücü yetmez. Yirmi beş gün ay bu ayıya ustun gelir, onu ezer. Ayı yalnız üç gün aya ustun gelir. Ay bundan korkar, saklanır, kimselere görünmez.Bu mücadele her ay böyle devam eder.